SOSYAL BİLGİLER
  I. Ünite Konu özeti
 

 

BİR OLAYIN ÇOK BOYUTLULUĞU
Her gün birçok olaya şahit oluruz. Olayın sebeplerini, kimlerin olayla ilgili olduğunu ve olayın sonuçlarını öğrenmeye çalışırız.
Çoğu zaman olayın nedenlerini bir veya en çok iki sebeple açıklarız. Oysa bir olayın sadece bir iki sebebi değil, birçok sebebi olabilir.
Olayları tek bir nedenle açıklamak bir hatadır. Bu hataya düşmemek ve olayın neden meydana geldiğini tam olarak öğrenmek istiyorsak, öğrendiğimiz ilk sebeple yetinmemeliyiz. Başka sebepleri de olabileceğini düşünüp o sebepleri ortaya çıkartacak sorular sormalıyız.
Aynı olaydan birçok kişi farklı şekillerde etkilenebilir. Bazı insanlar doğrudan etkilenirken, bazıları dolaylı etkilenebilir.
Örneğin; bir trafik kazasını ele alalım. Kazanın neden olduğunu sorduğumuzda” Şoför çok hızlı gittiği için kaza oldu.” Böyle bir cevapla trafik kazasının nedenini tam olarak öğrendiğimizi düşünürüz.
Bazı kazalar insan hatalarından dolayı olur. Şoför, yolcular ve yayalar yaptıkları hatalarla kazalara sebep olabilirler. Şoförle konuştuğumuzda ya da ona soru sorduğumuzda, onun dikkatini dağıttığımız için bir kazaya sebep olabiliriz. Yol ve hava şartları kazalarda etkili olur. Kar ve yağmur yağdığında yollar kayganlaşır. Bu durum kaza yapma riskini artırır. Ayrıca, aracın kendisinden kaynaklanan sebeplerden dolayı da kaza olabilir. Tekerleği çıkan bir otomobil kontrolden çıkabilir.
Bir trafik kazasından kimler etkilenir?
Bir trafik kazasının sonuçları nelerdir?
Şimdi bu iki soruya cevap bulmaya çalışalım. Her trafik kazasının bir sonucu olabilir. Örneğin, trafik kazası geçiren kişiler, sağlığına kavuşuncaya kadar toplum içinde ve aile içinde üzerine düşen sorumlulukları yerine getiremeyebilir. Ailenin geçimini sağlayan kişi kaza yaptığında aile birçok yönden etkilenir. Aile çok üzüldüğü gibi ekonomik sorunlarda yaşabilir. Kaza geçiren kişi işine gidemediği için işlerde aksaya bilir. Kazalar da aileler etkilendiği gibi maddi kayıplardan ve iş gücü kaybından dolayı ülke ekonomisi de etkilenir.
Trafik kazası örneğinde olduğu gibi, çoğu olayın birçok boyutu vardır. Bir olayın sosyal, ekonomik, duygusal, sağlık ve çevre boyutları olabilir. Bir olayın tüm sebeplerini ve etkilerini öğrendiğimizde bu boyutları fark edebiliriz.
OLGU MU   GÖRÜŞ MÜ?
Olgu: Herkes tarafından kabul edilen, sürekli               olagelen kolayca anlaşılabilir bilgilerdir.
 
görüŞ: Kişiden kişiye değişen, kimine göre doğru kimine göre yanlış olan bilgilerdir.
 
Olgu ve görüş arasındaki farkları netleştirmek için için şu iki cümleyi inceleyelim;
*     “Selimiye Camisi, Edirne’dedir.”
*      “Selimiye Camisi, en güzel tarihi camidir.”
İlk cümlede bir olgudan bahsediyoruz. Çünkü söylediğimiz şeyi ispatlama imkânına sahibiz. Bu konuda bilgi veren bir kitap ya da Edirne’de bulunmuş birisi sayesinde şeyi ispatlayabiliriz.
İkinci cümle ise görüşü ifade eder. Başka biri, en güzel tarihi caminin Süleymaniye olduğunu söyleyebilir. En güzel tarihi camiler konusunda insanlar farklı düşüncelere sahip olabilir.
 
Olgu ve görüş arasındaki farklılıkları şöyle özetleyebiliriz:
Ø      Olguların doğruluğu kanıtlanabilir. Görüşlerin ise doğruluğu kanıtlanamaz.
Ø      Olgular; kişiden kişiye değişmez. Görüşler kişiden kişiye değişir.
Ø      Olgular, var olan bir durumu ya da niteliği belirtirler. Görüşler ise kişinin zevklerini ve tercihlerini yansıtır.
Ø      Olgular var olan ya da olup bitmiş şeylerdir. Geleceğe dair tahminlerimiz ya da beklentilerimiz ise görüştür.
Ø      Görüşümüzü ifade ederken “bana göre” “bence” “en iyi” “daha güzel” v.b ifadeler kullanırız. Olgulardan söz ederken bu ifadeleri kullanmayız.
 
Olgu ve görüş kavramlarını örneklerle pekiştirelim;
-         Ankara Türkiye’nin başkentidir. (Olgu)
-         En güzel mevsim sonbahardır. (Görüş)
-         Ülkemizde batıdan doğuya doğru giderken yükselti artar. (Olgu)
-         En güzel ders sosyal bilgiler dersidir. (Görüş)
BİLİMSEL ARAŞTIRMA YAPIYORUZ
           Bilimsel araştırmalar yapılırken takip edilmesi gereken yöntemler vardır. Bilimsel araştırmalar bu yöntemlere bağlıdır.
            Araştırma basamaklarını söyle sıralayabiliriz:
*     Konun tespiti
*      Konunun sınırlandırılması
*      Katalog taraması
*      İlgili konuların tespiti
*      Kullanılacak bilgilerin sınıflandırılması
*     Konunun yazımı
 
Konunun Tespiti: Sosyal bilimciler ilgilerini çeken ve önemli buldukları bir soru veya konu üzerinde çalışma yaparlar. Yapılacak çalışma, toplumsal bir olayın çözümüne katkıda bulunmalı ya da o konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olmalıdır.
Konunun Sınırlandırılması: Konu tespitinin ardından, konu merak edilen bölümü seçilmelidir. Örneğin; Otomobilleri merak eder ve araştırmak istersiniz ama bu konu çok geniş olduğu için konu sınırlandırmanız gerekir. Sizde en çok merak ettiğiniz “Otomobiller Tarihini” araştırabiliriz.
Katalog Taraması: Kütüphane araştırması, internet araştırması, anket, gözlem ve yüz yüze görüşme gibi yöntemlerinden biri veya bir kaçı seçilir. Hangi yöntemin kullanılacağı konuya göre değişir.
            Araştırma sırasında yararlanılan kitapların bilgileri ( kitabın adı ve yazarı, yayın evi adı, basım tarihi, alıntı yaptığımız sayfalar) not edilmelidir. Ayrıca bilgi alınan internet siteleri de belirtilmelidir. Çünkü araştırma sonunda hazırlanan raporda yararlanılan eserler belirtilir.
İlgili Konuların Tespiti: araştırılan konu ile bağlantılı diğer konular belirlenerek, katalog taramasına devam edilir. Bilgiler bir araya toplanır.
Kullanılacak Bilgilerin Sınıflandırılması: Katalog taraması sonucu bulunun bilgiler bir araya getirilerek içinden kullanılacak bilgiler raporun yazımına hazır hale getirilir.
Raporun Yazılması: toplanan bilgiler, bir araya getirilir, yorumlanır ve yazılır. Bu yazıda araştırma sonuçlarından bahsedilir.
DİLEKÇE ve BİLGİ EDİNME HAKKI
Dilekçe hakkı, sorulara cevap almak, amacıyla bilgi edinmeyi, şikâyette bulunmak amacıyla denetlemeyi, dilek ve öneride bulunmak amacıyla da demokratik katılımı sağlayan siyasal halkadan biridir.
Etkin bir yurttaş olmak için derste öğrenilen bilgilerin ve kazanılan becerilerin gerçek hayatta kullanılması gerekir. Örneğin; çöpler zamanında toplanmıyorsa durumu bir dilekçeyle belediyeye bildirip, durumun düzeltilmesini isteyebiliriz.
Dilekçemizin cevaplanabilmesi için ad, soyad, adres ve imzamızın mutlaka bulunması gerekir. Ayrıca başvurumuza olayla ilgili bilgileri de elemiş olmamız gerekir. Ancak bu durumda yetkili birimler işlem yapabilir. Dilekçemizi usulüne göre uygun yaptığımızda, yetkili kurumlar en kısa sürede cevaplandırılması yasal bir zorunluluktur.
  
SORUNLAR ve ÇÖZÜMLERİ
            Günlük hayatta, üst kattaki komşunun yüksek sesle TV seyretmesi, ve satın aldığımız bir malın bozuk çıkması gibi bir çok sorunla karşılaşırız. Haklarımızın ihlal edildiği durumlar olur. Tüm insanlar haklarının ihlal edilmesini istemez. Bu yüzden, sorunlara çözüm üretilirken kendi haklarımızı gözettiğimiz gibi başkalarının haklarına gözetmeliyiz.
            Sorunları çözerken empatiyapıp karşı tarafın yerine kendimizi koymamız gerekir. “Ben onun yerinde olsam nasıl bir çözüm isterdim?” sorusunu kendimize sormamız gerekir.
 
SOSYAL BİLGİLER OLMASAYDI
            Sosyal Bilgiler hayatımızın en büyük parçalarından biridir. Yaşamın her alanında, var olan sosyal olaylara duyarsız kalabilir miyiz?
Hem tarihi hem de kültürel alanda bilgi ve becerilerimizin gelişmesinde sosyal bilimlerin önemi oldukça büyüktür.
Sosyal Bilgileri iyi bir şekilde öğrenmenin yararları arasında şunları gösterebiliriz;
*      Türkiye Cumhuriyeti’nin iyi bir vatandaşı olmamızı sağlar.
*      Toplumu oluşturan insanların etkin ve üretken bir vatandaş olmasını sağlar.
*      Vatanımızı ve milletimizi sevmemizi gerektirecek nedenleri ortaya koyar.
*      Tarihi ve kültürel değerlerimizi korumamızda önemli bir rol oynar.
 
*      Geçmişimizi öğrenmemizi ve geçmişimize sahip çıkmamızı sağlar.
*      Çevremizde olan olaylara karşı duyarlılık kazanmamızı sağlar.
*      Daha sosyal ve etkin bir vatandaş olmamızı sağlar.
 
ATATÜRK ve SOSYAL BİLİMLER
            Atatürk’ün sosyal bilimler alanında yaptığı yeniliklerden en önemlileri Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun açılmasıdır.
            Atatürk, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde arkeolojik kazıların yapılmasını sağlamış, bu kazıları yakından takip etmiştir.
            Atatürk’ün diğer bir uygulaması, yabancı sosyal bilimcileri ülkemize davet etmesidir. Böylelikle, sosyal bilimler alanındaki son gelişmelerden haberdar olma ve bu gelişmeleri yakından takip etme imkanı doğmuştur. Ayrıca yurt dışına öğrenciler gönderilmiş ve bu öğrencilerden bir kısmı sosyal bilimler alanında eğitim almıştır.
 
ANKARA ÜNİVERSİTESİL ve TARİH – COĞRAFYA FAKÜLTESİ
            Ankara Üniversitesi’nin fakülte olarak kurulan ilk yüksek öğrenim kurumu olan Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Atatürk’ün adını koyduğu ve anlamlı bir görev yüklediği bilim merkezidir.
            Atatürk, fakültenin kurulmasını önerirken dilde, tarihte, coğrafi özelliklerin araştırılmasında bilimsel yöntemler izlenerek ulusal bilince sahip, özgür düşünen, araştıran, sorgulayan, bilim insanlarının yetiştirilmesini istemiştir.
            Fakültenin kuruluş yasası TBMM tarafından 14 Haziran 1935’te kabul edilmiştir. 1936 yılında 195 öğrenci ile öğretime başlayan fakülte 13 Haziran 1946’ya kadar Milli Eğitim Bakanlığına
çalışmalar yapmış, daha sonra Ankara Üniversitesi bünyesine alınmıştır.
            Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Türk ve Anadolu tarihinin incelenmesinde kaynaklık edecek olan Sümerce ve Hititçeden, Latince ve Yunancaya Antik Batı ve Doğu dilleri yanında modern diller ile coğrafya, felsefe, psikoloji, sosyoloji ve antropoloji alanlarında eğitim veren bir bilim kurumudur.
            Bu eğitim kurumunda bir çok ünlü sosyal bilimci yetişmiş. Halil İnalcık ve Bahaeddin Ögel gibi ünlü sosyal bilimciler, bu fakültede eğitim almıştır.
 
 
TÜRK TARİH KURUMU
            Türkiye Cumhuriyetinin önceki tüm Türk devletleri ile bağı olduğunu ve dünya uygarlığının buluşma ve gelişmesinde Türk uygarlığının payı olduğunu düşünen Atatürk, tarih anlayışını geliştirmek ve bu amaçla araştırmalar yapmak için 12 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumunu kurmuştur.
           Kurumun amacı Türk tarihini araştırarak elde edilen sonuçları yayımlamaktır. Bu amaçlar doğrultusunda;
-         Bilimsel tartışma toplantıları düzenler,
-         Türk Tarihi kaynaklarını inceler
-         Türk Tarihini ve Anadolu’daki eski yerleşim hakkında belge ve bilgiler toplayabilmek amacı ile gerekli gördüğü yerlerde gezi, araştırma ve teknolojik kazılar organize eder.
 
 
 
TÜRK DİL KURUMU
Cumhuriyet öncesi dönemde Osmanlı aydınları Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı bir dil olan Osmanlıcayı kullanıyordu. Halk ise Türkçe konuşuyordu. Aydınlar ve halk arasında dil farklılığının olması kültürel bir ikiliğin yaşanmasına da neden olmuştu.
Cumhuriyetten sonra aydınların ve halkın yaşadığı bu ikiliği ortadan kaldırmak için çalışmalar başlamıştı.
Türk dilini yabancı sözcüklerden arındırmak Türkçenin öze dönmesini sağlamak ve Türkçeyi dünyanın en zengin dili haline getirmek amacıyla Atatürk, 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumunu açarak Türk dilinin gerçek bir bilim edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmalarını hızlandırmıştır.
 
 
 
 
  Bugün 36 ziyaretçi (56 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol