KURULUŞ VE YÜKSELME DEVRİNDE OSMANLI KÜLTÜR VE UYGARLIK
DEVLET YÖNETİMİ
Padişah: Devletin başında Osman Beyin soyundan gelen Bey, Gazi, Han, Hakan, Hünkar Sultan gibi ünvanlarla anılan, hükümdarlar bulunurdu. Saltanat babadan oğula geçerdi. Büyük şehzade padişah olurdu.
Fatihin hazırladığı Kanunname–i Ali Osmani ile hükümdarlık mutlak hale getirildi. Bu kanunname ile devletin bütünlüğü için kardeş katli gelenek haline geldi. Bu gelenek I. Ahmet tarafından kaldırıldı.
Şehzadeler sancak beyi olarak atandıklarında Lala denilen hocaların bilgileriyle, devlet tecrübesi kazanırlardı.
I. Selim'in, Mısır'ı fethinden sonra Osmanlı padişahlar Halife ünvanı aldılar. Halife Rüy–yı zemin (Dünya halifesi), Zıllulahi Filâlem (Allahın yeryüzünde gölgesi), Halifet'ül Müslümin (Bütün müslümanların halifesi) sıfatlarını aldılar. Böylece Teokratik yetkilere de sahip oldular.
Tahta gelen padişah, para bastırır, hutbe okutur, kılıç kuşanır ve komşu ülkelere haberciler gönderirdi.
Divan: Devletin siyasi, idari, adli, mali ve diğer konularda kararlar aldığı kuruldur. Topkapı sarayında Kubbealtı denilen yerde toplanırdı. Son karar padişaha aitti.
Fatih ve diğer padişahlar divan başkanlığını vezirazama bıraktılar. Padişahlar Divan çalışmlarını kafes arkasından takip ederlerdi.
Divan üyeleri, kararları birlikte padişaha sunarlardı.. Vezirazam, daha önce Arz odasında padişaha bilgiler verirdi. Divan dağıldıktan sonra vezirazam, Paşakapısı, sonradan Babiâli denilen makamda çalışmasına edvam ederdi.
Divan üyeleri Vezirazam (Sadrazam), Vezirler, Kazeskerler, Defterdar, Nişancı, Müftü, Asıl üye olmayan Reisülküttap, Kaptan–ı Derya ve Yeniçeriağası toplantılara katabilirdi.
Vezirazam: Padişahın vekili ve divan başkanıdır. Padişahın mühürünü taşırdı. Padişah, sefere çıkmadığında, orduyu komuta ederdi. Bütün işlerden sorumluydu.
Vezirler: Ulema (bilginler) sınıfından seçilirdi. Resmi ünvanları Kubbealtı vezirleridir. Divan'da görüşlerini bildirirler, padişaha ve sadrazama devlet işlerine yardımcı olurlardı. Serdar (Komutan) olarak seferlere katılırlar ve emirlerinde asker bulunurdu. Maaş yerie Has denilen toprak alırlardı.
Kazaskerler: Vezirlerden sonraki üyelerdir. Önceleri bir kazasker vardı, daha sonra Rumeli ve Anadolu kazaskeri olmak üzere sayıları iki oldu. Rumeli kazaskeri rütbe bakımından daha önde idi. Divan'daki büyük hukuki davalara bakarlardı. Bölgelerindeki kadıların ve müderrislerin görevlendirilmesini yaparlardı. Kazaskerlere Sadr ünvanı verilirdi.
Defterdarlar: Kuruluş döneminde bir defterdar vardı. Fatih döneminde Rumeli ve Anadolu Defterdarı olarak sayı ikiye yükseldiiki defterdarlık oluşturuldu. Sadrazamla birlikte devletin mali işlerine bakardı. Başdefterdarın onayı olmadan harcama yapılamazdı. Rumeli defterdar, Kazaskerlerden sonra gelen üye idi.
Nişancı: Devletlerarası yazışmalarla ilgilenirdi. Ferman ve beratlar üzerine padişahın tuğrası (imzası)'nı çekerdi. Has, zemet, tımar defterlerini tutar, bunların dağıtımına bakardı. Kanunları çok iyi bilirlerdi, gerektiğinde Divan'a bilgiler verirlerdi.
Müftü: Divan kararlarının İslam dinine uygun olup olmadığı konusunda fetva verirdi. Halife ünvanını alınmasından sonra önemleri arttı. Resmi bir makam olarak, müftülüğün ne zaman kurulduğu belli olmamakla beraber, devletin başlangıcından beri, divan çalışmalarında yer almıştır. Kanuni devrinde Şeyh–ül İslam adı verilmiş olup sadrazama eşit sayılmıştır.
Reisülküttap: Doğrudan divan üyesi değildi. XVII yy'dan sonra önemi arttı. Katipler sınıfından bilgili kişiler arasından seçilirdi. Devletin gizli yazışmalarını yapardı. Zamanla dış ilişkilerle ilgili görevleri yerine getirdiler.
Kaptan–ı Derya (Kaptanpaşa): Deniz kuvvetlerinin başkomutanıydı. Donanma ve denizcilikle ilgili işlerden sorumlu idi. İlk zamanlarda devlet içerisinde makam olarak yeri Anadolu beylerbeyinden sonraydı. XVI. yy'ın ikinci yarısıda, vezir rutbesiyle Divan üyesi oldu.
Yeniçeriağası: Yeniçeri ocağının amiriydi. Vezir rütbesini almışsa, Divana katılırdı. Vezir değilse toplantıya katılmaz, padişahla doğrudan görüşürdü.
MEMLEKET YÖNETİMİ
Ülke toprakları yönetim bakımından üçe ayrıldı.
1. Merkeze bağlı eyaletler,
2. Merkeze bağlı hükümet ve beylikler,
3. Özel yönetimi olan beylikler
Eyaletler sancaklara, sancaklar kazalara ve kazalar da köylere ayrılmıştı.
MERKEZE BAĞLI EYALETLER
Rumeli beylerbeyi ve Anadolu beylerbeyliği olarak ikiye ayrılmıştır. Rumeli beylerbeyi makamca yüksekti. Beylerbeyleri başarılı olduktan sonra vezir olurlardı. Beylerbeyinin eyalet merkezine paşasancağı denilirdi. Memleket idaresindeki başlıca görevliler şunlardı:
Kadı: Kazaları yönetir ve adalet işlerine bakardı.
Subaşı: Sancak ve kazalarda güvenliği sağlayan, askeri yetkileri olan görevliler idi.
Eyaletler toprakları dirliklere ayrılarak maaş karşılığı askerlere ve devlete hizmet edenlere verilirdi. Başlıca eyaletler Rumeli, Bosna, Anadolu, Trabzon, Şam, Budin, Temeşvar, Halep, Diyarbakır.
İstanbulun yönetimi: Başkent olduğundan, yönetimi ayrıydı. Güvenliği Yeniçeri ağası ile Subaşı sağlardı. Belediye işlerine şehir emini bakardı. Adalet işlerine de taht kadısı yürütürdü.
MERKEZE BAĞLI HÜKÜMET VE BEYLİKLER
İç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı devletine bağlı yerlerdir. Başlıcaları Kırım Hanlığı, Eflak beyliği, Boğdan beyliği, Erdel beyliği, Hicaz emirliği. Hicaz emirliği dışındakiler, savaşta orduya kuvvet gönderirler, yıllık vergi verirlerdi.
ÖZEL YÖNETİMİ OLAN EYALETLER
Merkeze uzak eyaletlerdir. Bağdat, Mısır, Trablusgarp, Tunus, Cezayir, Yemen ve Basra. topraklar dirliklere bölünmezdi. Bu eyaletlerin valilerine ve komutanlarına Saliyane (yıllık) denilen maaş verilirdi. Bundan dolayı bu eyaletlere saliyaneli eyaletler adı da verilmiştir. Bu eyaletlerin geliri ilitzama verilirdi. İltizam usulünde eyaletlerden alınacak vergi, önceden hazineye, mültezim denilen kişilerce peşin verilirdi. Mültezimler verdikleri vergiyi eyaletlerden toplardı.
Trablusgurp, Tunus ve Cezayir'den oluşan üç eyalete Garp ocakları denirdi.
TOPRAK YÖNETİMİ
Köylerde yaşayanların nüfusu, ekonomik faaliyetleri, yazılarak gelirleri belirlenirdi. I. Murat zamanında toprakların dağıtımına başlanmıştır. Kanuni zamanında bu usul daha düzenli hale getirilmiştir. II. Selim döneminde ise toprağın dağıtımı kanunla yapılmaya başlamıştır. Bu işleri Nişancı yapmıştır.
Toprakların yönetimi devlet elindeydi. Üç yıl ekilmeyen toprakları, devlet başkasına verirdi.
Toprak hukuki yönden öşür, haraç, miri olmak üzere üçe ayrılmıştır.
Öşür arazi: Müslümanlara ait topraklardır. Ürünün onda biri oranında vergi alınırdı.
Haraç arazi: Hristiyan halkın elindeki topraklardır. Toprak sahipleri haraç denilen vergi verirlerdi.
Miri arazi: Devlete ait olan arazilerdir.
MİRİ ARAZİ ÇEŞİTLERİ
Vakıf arazi: Gelirleri medrese, hastahane, imaret, kervansaray ve dini yerlere verilen topraklardır. Vakıf arazi satılamazdı.
Yurtluk Arazi: Gelirleri sınır boylarındaki beylere bırakılan topraktır.
Ocaklık Arazi: Geliri kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan topraktır.
Yurtluk ve Ocaklık araziler satılamaz, bağışlanmaz, vakıf yapılamazdı.
Mukataa: Geliri hazineye gelen topraklardır. Bu topraklar iltizama verilir. Mültezimler hazine adına geliri toplardı.
Dirlik: Görev karşılığı olarak başarılı kişilere verilen topraktır. Dirlikler devlet malı olup gelirlerine göre Has, Zeamet, Tımar olmak üzere üçe ayrılır.
Has: Yıllık geliri yüz bin akçeden çok olan dirliktir. Padişahlara divan üyelerine, yüksek dereceli memurlara verilirdi. Göreve karşılık, Has alanlar devlete sipahi ya da Cebeli denilen (atlı asker) yetiştirirdi.
Zeamet: Yıllık geliri yirmi bin ile yüz bin akçe arasındadır. Orta dereceli memurlara ve komutanlara görev karşılığı verilirdi. Zeamet alanlar o bölgede oturmak ve asker yetiştirmekle yükümlüydü.
Tımar: Yıllık geliri üç bin ile yirmi bin akçe arasında olan dirliktir. Görev karşılığı verilen Tımar, veraset yoluyla kimseye bırakılamaz. Tımar alanlar üç bin akçeyi kendi geçimlerine ayırırlardı. Buna kılıçtımarı denilir. Diğer gelirlerle, Cebeli ve Eşkinci denilen askerler yetiştirirlerdi.
TIMAR ÇEŞİTLERİ
a) Eşkinci Tımarı: Savaşlarda yararlılık gösteren askerlere verilirdi.
b) Mustahfaz Tımar: Cami imamlarına ve hatiplerine, saray görevlilerine verilirdi.
Dirlik sahipleri ile toprağı işleyen köylü arasında ilişkileri ve vergi oranını belirleyen sancak kanunnameleri denilen kanunlar vardı. Arazinin geliri ve işleteni tahrir defterlerine yazılırdı.
MALİYE
Devletin mali işleri Başdefterdar tarafından yürütülürdü.
Osmanlı maliyesinde bulunan hazineler:
Dış hazine: Devletin asıl hazinesidir. Bu hazineye Hazine–i Amire verilmiştir.
İç hazine: Savaş ve diğer önemli işlerin masraflarının karşılandığı hazinedir.
Ceb–i Hümayun hazine: Padişahın şahsına ait hazinedir. Has gelirleri ile gönderilen hediyelerden oluşmuştur.
BAŞLICA GELİR KAYNAKLARI
Öşür: Devlet malı olan topraklardan müslümanların onda bir oranında verdiği vergidir.
Haraç: Hristiyan ve Musevi vatandaşlardan, gelir ve kazançları üzerinden alınan vergidir.
Cizye: Müslüman olmayan sağlıklı erkeklerden, yılda bir kere alınan vergidir. İhtiyar ve çocuklardan alınmazdı. Cezyedar denilen memurlar toplardı.
Ağnam: Hayvancılıkla uğraşanlardan alınan vergidir.
DİĞER GELİRLER
H Tüccar ve şehirliden alınan Tekâlif–i örfiye vergisi
H Gümrük vergileri
H Maden, orman, tuzla gelirleri
H Savaş giderlerini karşılamak için alınan avarız vergiler
H Savaşlarda kazanılan ganimetlerin beşte biri. Buna Hums–u şeri adı verilirdi.
H Salıyeneli eyaletlerden ve bağlı beylik, hükümetlerden alınan vergi
ORDU
Osmanlılarda ilk ordu Gaziler ve boy halkından seçilenlerden, oluşturuldu. Temelde bu ordu gaziler örgütüydü.
İlk askeri teşkilat Orhan Bey zamanında veziri Alaeddin Paşa ile kadı Çandarlı Kara Halilin tavsiye ve çalışmalarıyla kurulan Yaya ve Müsellem adlı askerlerdi.
Yayalar maaşlı, piyade askerlerdi. Müsellemler vergi vermeyen atlı askerlerdi. Savaşta ulufe alırlardı. Bu askerler kapıkulu askerlerinin çoğalması üzerine geri hizmete alındı.
Yükselme devrinde ordunun teşkilatlanması tamamlandı. Avrupa devletlerinden, üstün duruma gelindi. Ordu üç bölümden oluşmuştur.
A) Kapıkulu Askerleri
B) Tımarlı Sipahiler
C) Yardımcı Kuvvetler
A) KAPIKULU ASKERLERİ
Padişaha bağlı devamlı ve maaşlı askerlerdi. Bu askerler, Osmanlı ordusunun temelini teşkil etmiştir. İstanbul'da ve sınır boylarındaki şehir ve kalelerde yaşarlardı. Yaptıkları iş bakımından 1) Kapıkulu piyadeleri 2) Kapıkulu süvarileri şeklinde ikiye ayrılmıştır.
1. Kapıkulu Piyadeleri:
Yedi ocaktan oluşurdu. Bunlar Acemioğlanlar, Yeniçeriler, Topçular, Cebeciler, Toparabacıları, Humbaracılar, Lağımcılar
Acemioğlanlar ocağı:
I. Murat zamanında Çandarlı Karalı Halil çalışmalarıyla, Gelibolu'da savaş esirlerinden kuruldu. Hristiyan ailelerin çocukları Türk ailelerin yanında Türk–İslam geleneklerine göre yetiştirildikten sonra ocağa alınır, daha sonra Yeniçeri ocağına gönderilirdi.
Yeniçeriler:
I. Murat zamanında Çandarlı Kara Halil'in çalışmalarıyla kuruldu. (1363). Acemioğlanlar ocağından oluşturuldu. İstanbulda kışlalarda otururlar, başka bir işte çalışmazlar, emekli oluncaya kadar evlenmezlerdi. Savaşta padişahın yanında bulunurlardı. Üç ayda bir ulufe demilen maaş alırlardı.
Cebeciler:
Yaya askerlerin silahlarını onaran ve cephane hazırlayan ocaktı.
Topçular:
Top döken, savaşlarda top kullanan ocaktı. Osmanlı ordusunda top ilk kez I. Kosova savaşında kullanıldı. Bu ocak Fatih Sultan Mehmet zamanında geliştirildi.
Top arabacıları:
Top arabalarını yapan ve topları taşıyan yaya askerlerdi.
Humbaracılar:
Havan toplarını, humbaraları (el bombaları) yapan ve kullanan ocaktı.
Lağımcılar:
Kalelerin kuşatılması sırasında tünel kazan, barutla kale duvarlarını ve surlarını yıkan sınıftı.
Kapıkulu Süvarileri:
Yeniçeriler gibi ulufe alırlardı. Altı ocaktan oluşmuştur.
1. Sipahi 2. Silahtar
3. Sağ ulufeciler 4. Sol ulufeciler
5. Sağ Garipler 6. Sol Garipler
B) EYALET ASKERLERİ (TIMARLI SİPAHİLER): Eyalet askerleri, tımar sistemine ve toprak yönetimine dayanırdı. Ordunun en büyük bölümünü meydana getirmiştir. 1) Tımarlı Sipahiler, 2) Akıncılar olmak üzere ikiye ayrılırdı.
Tımarlı Sipahiler: Dirlik sahiplerinin yetiştirmekle yükümlü oldukları, Cebeli denilen atlı askerlerdir. Sipahilerin giderlerini Tımar sahipleri karşılardı. Ordunun en büyük ve en güçlü hareketli birlikleri idi.
Akıncılar: Sınır boylarında otururlar, düşman topraklarına akınlar ve keşifler yaparlardı.
C) YARDIMCI KUVVETLER:
Yayalar, Musellemler, Yörükler: İlk düzenli Osmanlı kuvvetleriydi. Yörükler Rumelide, Yayalar Anadolu'da bulunurlardı. Müsellemler atlı askerlerdir. Savaşta yol açmak, yiyecek taşımak buna benzer işler yaparlardı.
Azaplar: Savaşta düşman kuvvetlerini oyalayarak kuşatılmasını sağlayan askerlerdi.
Saka Ocağı: Savaşlarda ve seferlerde su ihtiyacını karşılayan ocaktır.
DONANMA
İlk Osmanlı tershanesi Yıldırım Beyazıd zamanında Gelibolu'da kurulmuştur. İstanbul'un fethi ve Mısır'ın alınması donanmanın kuvvetlendirilmesini sağlamıştır. Kanuni devrinde, donanma en parlak çağını yaşamıştır.
Donanma başkomutanına Kaptan–ı Derya (Kaptan Paşa) komutanlarına Reis, askerlerine Levent denilmiştir.
Başlıca tershaneler İstanbul, İzmit, Gelibolu, sonradan Suveyş, Rusçuk. İstanbul tershanesi (Tershane–i Amire) en büyük tershanedir. Venedik tershanesi düzeyinde idi.
Akdeniz'de Osmanlı donanmasının en büyük yardımcısı Cezayir, Tunus, Trablusgarp'ta kurulu olan Garp ocakları idi.
HUKUK
Osmanlı hukuku, İslam hukukuna (şer'i hukuk) dayanmaktaydı. Kamu hukukunun gelişmesinden dolayı örfi hukuk da gelişti.
Fatih'in hazırlattığı Kanunname–i Al–î Osmani örfi hukukla ilgili bir kanundu. Bu kanunname Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan konularla daha da zenginleştirilmiştir.
EĞİTİM VE ÖĞRETİM
Eğitim ve öğretim düzenli şekilde ilkokul düzeyindeki okullar ile medreselerde yapılırdı.
Bu okullarda, okuma, yazma ve kuran–ı kerim dersleri görülürdü.
Medreseler: Orta ve yüksek öğrenim kurumlarıdır. Genellikle camiler ve vakıfların çevresinde kurulmuştur. Medreselerin çalışması ve ihtiyaçlarıyla ilgili vakfiyeleri bulunurdu. Ders verenlere müderris, yardımcılrına muid denirdi.
İlk Osmanlı medresesi İznik'te Orhan Bey zamanında açıldı. Osmanlı medreseleri Fatihin yaptırdığı Sahn–ı seman medresesi ile Kanuni devrinde yapılan medreselerle gelişmiştir.
Medreselerden mezun olanlar kadılık, müderrislik, müftülük, nişancılık, defterdarlık, tabiplik gibi görevleri yaparlardı.
Medreselerin dışındaki en önemli okul Enderundur. İlk önce Edirne sarayında açılmıştır. Enderun Devlet adamı yetiştiren bir okuldur.
DİL VE EDEBİYAT
Devletin resmi dili Türkçeydi. Yükselme döneminde sınırların genişlemesiyle Türkçe yaygınlaştı. Türkçe XVI. yy.'da Arapça ve Farsça'nın tesiri altına girmiştir. Böylece Osmanlıca denilen yeni bir dil ortaya çıkmıştır.
BİLİM VE KÜLTÜR
Osmanlı kültür hayatında en etkili sınıf ülema sınıfıydı. İstanbul bilim ve kültür merkeziydi. Fatih Eski Yunan, Latin, Arap, Fars dillerinde yazılı önemli eserleri tercüme ettirdi.
Önemli bilim ve kültür adamları şunlardır:
Ali Kuşçu: Semerkanttan geldi. Fatih zamanında Ayasofya medresesinde müderrislik yaptı. Matematik ve astronomi bilginidir.
Sinan Paşa: Tazaruname adlı eseri yazdı, matematik ve astronomiyle ilgilenmiştir.
Takiyüddin: Türkiye'de ilk rasathaneyi kurmuştur. III. Murat çalışmalarını desteklemiştir. Gericiler tarafından çalışmaları durduruldu ve kurduğu rasathane yıktırılmıştır.
Sabuncuoğlu Şerefaddin: Cerrahname–i İlhani adlı eseri yazan tıp bilginidir. Fatih döneminde yetişmiştir, diğer tıp bilginleri Ahi Almet, Altıncızade
Piri Reis: Kitab–ı Bahriye ve Dünya haritası eserleriyle tanınan coğrafyacı ve denizcidir.
Seyd Ali Reis: Muhid adlı coğrafya eseri, bir seyahatname olan Mir'atül – Memâlik adlı eseri yazmıştır.
Ahmedi: Bilinen ilk Osmanlı tarihi olan "İskendername" adlı eseri yazdı.
Hoca Saadddin: Tac–üt Tevarih adlı ilk büyük resmi Osmanlı tarihini yazdı.
Ebusuud Efendi: Kanuni devrinin ünlü fıkıh bilginidir.
SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT
Sosyal hayat: Halkın büyük çoğunluğunu müslümanlar oluşturmuştur.
Hristiyan ve Musevi halka dini inançlarında serbestlik tanınmıştır.
Türkler, yerleşik ve göçebe hayat sürdürürken,. Müslüman olmayanlar kasaba ve şehirlerde yaşarlardı.
Halk yöneticiler ve Reaya olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Reaya Müslüman ve Hristiyan halka denilirdi. Reaya deyimi sonradan müslüman olmayan halk için kullandı.
Şehrin en yüksek sivil yöneticisi Kadı idi, yargı işlerine bakarlardı. Malların fiat tespitinde bulunurlardı.
Lonca teşkilatı, esnafları ve sanatkarları denetlerdi. Loncalarda, çıraktan kalfaya; kalfadan, lonca ustalarına kadar belirli sınıflaşma vardı. Buralardaki Esnaf ve zanaatkarlar arasında karşılıklı yardımlaşma sağlanırdı.
EKONOMİK HAYAT
Tarım: Topraklar düzenli yazılır ve gelirlerine göre dirliklere ayrılırdı. Toprağı üç yıl arka arkaya ekmeyenden toprak alınırdı. Devlet Tımar sipahilerine her türlü yardımı ederdi.
Anadolu'da ve Rumeli'de halk hayvancılıkla geçinirdi. Osmanlı ekonomisi esas olarak tarıma dayanmıştır. Toprağını ekmeyen ve göç edenlerden çift bozan vergisi alınırdı.
Zanaat: Başta İstanbul olmak üzere, şehirlerde zanat gelişmişti. Dericilik, demircilik, bakırcılık, kuyumculuk, kunduracılık, terzilik meslekleri yapılmıştır.
Osmanlı sanayisi genelde harp sanayi alanında gelişmişti, tershane, baruthane, demirhane gibi tezgahlar vardı.
Ticaret: Osmanlı toprakları coğrafi bakımdan ticarete elverişliydi. İpek yolu ve Baharat yolu kervanları, ticari canlılığı sağlamıştır. Kırım, Trabzon, Suriye, Mısır, Trablusgarp ve Şam önemli ticaret merkezleriydi. Deniz ticaretiyle Hristiyan ve Museviler, Kara ticaretini Türkler ile diğer Müslümanlar yapardı.
Para: Osmanlılar'da ilk parayı Orhan beyin bastırdığı bilinmekteydi. Son yapılan araştırmalarda Osman Gazi'nin bastırdığı para bulundu. Osman Gazi'nin hangi tarihte para bastırdığı saptanamadı. Orhan beyin bastırdığı paraya Akçe denir (1327). İlk Osmanlı darphanesi Bursa'da idi. I. Murat bakır para bastırdı. II. Murat bastırdığı paralarda Sultan ünvanını kullandı. İlk altın para Fatih tarafından bastırıldı.
SANAT
Osmanlı sanatında en önemli ilerleme mimaride görülmüştür. İlk çalışmalar İznik'te başlamıştır. Camiler, köprüler, çeşmeler, bedestenler, çarşılar önemli mimari eserlerdir.
Fatih zamanından itibaren Osmanlı sanatı gelişmeye başladı. Mimar Sinan çok sayıda cami, köprü, medrese yapmıştır. En önemli eserleri Manisa'daki Şehzade, İstanbul'daki Süleymaniye, Edirne'deki Selimiye camileridir.
Çinicilik, kakmacılık, oymacılık, nakkaşlık, tezhip, minyatür ve hat (yazı) gibi süsleme sanatları çok gelişmişti. Kitaplar tezhip ve minyatürlerle süslenmiştir.
Fatih, İtalyan Belleniye kendi portrelerini ve İstanbulun çeşitli manzaralarını yaptırmıştır. II. Bayezıt bu sanatın gelişmesine önem vermiştir. Resim sanatının yerine minyatür sanatı gelişmiştir.