SOSYAL BİLGİLER
  - Kültür ve Uygarlık
 

 

KURULUŞ VE YÜKSELME DEVRİNDE OSMANLI  KÜLTÜR VE UYGARLIK
DEVLET YÖNETİMİ 
Padişah: Devletin başında Osman Beyin soyundan gelen Bey, Gazi, Han, Hakan, Hünkar Sultan gibi ünvan­larla anılan, hükümdarlar bulunurdu. Saltanat babadan oğula geçerdi. Büyük şehzade padişah olurdu.
Fatihin hazırladığı Kanunname–i Ali Osmani ile hü­kümdarlık mutlak hale getirildi. Bu kanunname ile devle­tin bütünlüğü için kardeş katli gelenek haline geldi. Bu gelenek I. Ahmet tarafından kaldırıldı.
Şehzadeler sancak beyi olarak atandıklarında Lala denilen hocaların bilgileriyle, devlet tecrübesi kazanır­lardı.
I. Selim'in, Mısır'ı fethinden sonra Osmanlı padişah­lar Halife ünvanı aldılar. Halife Rüy–yı zemin (Dünya hali­fesi), Zıllulahi Filâlem (Allahın yeryüzünde gölgesi), Hali­fet'ül Müslümin (Bütün müslümanların halifesi) sıfat­larını aldılar. Böylece Teokratik yetkilere de sahip ol­du­lar.
Tahta gelen padişah, para bastırır, hutbe okutur, kılıç kuşanır ve komşu ülkelere haberciler gönderirdi. 
Divan: Devletin siyasi, idari, adli, mali ve diğer konu­larda kararlar aldığı kuruldur. Topkapı sarayında Kubbe­altı denilen yerde toplanırdı. Son karar padişaha aitti.
Fatih ve diğer padişahlar divan başkanlığını vezira­zama bıraktılar. Padişahlar Divan çalışmlarını kafes ar­kasından takip ederlerdi.
Divan üyeleri, kararları birlikte padişaha sunarlardı.. Vezirazam, daha önce Arz odasında padişaha bilgiler verirdi. Divan dağıldıktan sonra vezirazam, Paşakapısı, sonradan Babiâli denilen makamda çalışmasına edvam ederdi.
Divan üyeleri Vezirazam (Sadrazam), Vezirler, Ka­zeskerler, Defterdar, Nişancı, Müftü, Asıl üye olmayan Reisülküttap, Kaptan–ı Derya ve Yeniçeriağası toplantı­lara katabilirdi.
Vezirazam: Padişahın vekili ve divan başkanıdır. Padişahın mühürünü taşırdı. Padişah, sefere çıkmadı­ğında, orduyu komuta ederdi. Bütün işlerden sorum­luydu. 
Vezirler: Ulema (bilginler) sınıfından seçilirdi. Resmi ünvanları Kubbealtı vezirleridir. Divan'da görüşlerini bil­dirirler, padişaha ve sadrazama devlet işlerine yardımcı olurlardı. Serdar (Komutan) olarak seferlere katılırlar ve emirlerinde asker bulunurdu. Maaş yerie Has denilen toprak alırlardı. 
Kazaskerler: Vezirlerden sonraki üyelerdir. Önceleri bir kazasker vardı, daha sonra Rumeli ve Anadolu ka­zas­keri olmak üzere sayıları iki oldu. Rumeli kazaskeri rütbe ba­kımından daha önde idi. Divan'daki büyük hu­kuki davalara bakarlardı. Bölgelerindeki kadıların ve mü­derrislerin gö­revlendirilmesini yaparlardı. Kazaskerlere Sadr ünvanı verilirdi. 
Defterdarlar: Kuruluş döneminde bir defterdar vardı. Fatih döneminde Rumeli ve Anadolu Defterdarı olarak sayı ikiye yükseldiiki defterdarlık oluşturuldu. Sadra­zamla birlikte devletin mali işlerine bakardı. Başdefter­darın onayı olmadan harcama yapılamazdı. Rumeli def­terdar, Kazaskerlerden sonra gelen üye idi. 
Nişancı: Devletlerarası yazışmalarla ilgilenirdi. Fer­man ve beratlar üzerine padişahın tuğrası (imzası)'nı çe­kerdi. Has, zemet, tımar defterlerini tutar, bunların dağı­tımına bakardı. Kanunları çok iyi bilirlerdi, gerekti­ğinde Divan'a bilgiler verirlerdi. 
Müftü: Divan kararlarının İslam dinine uygun olup olmadığı konusunda fetva verirdi. Halife ünvanını alın­ma­sından sonra önemleri arttı. Resmi bir makam olarak, müftülüğün ne zaman kurulduğu belli olmamakla bera­ber, devletin başlangıcından beri, divan çalışmalarında yer almıştır. Kanuni devrinde Şeyh–ül İslam adı verilmiş olup sadrazama eşit sayılmıştır. 
Reisülküttap: Doğrudan divan üyesi değildi. XVII yy'dan sonra önemi arttı. Katipler sınıfından bilgili kişiler arasından seçilirdi. Devletin gizli yazışmalarını yapardı. Zamanla dış ilişkilerle ilgili görevleri yerine getirdiler. 
Kaptan–ı Derya (Kaptanpaşa): Deniz kuvvetlerinin başkomutanıydı. Donanma ve denizcilikle ilgili işlerden sorumlu idi. İlk zamanlarda devlet içerisinde makam ola­rak yeri Anadolu beylerbeyinden sonraydı. XVI. yy'ın ikinci yarısıda, vezir rutbesiyle Divan üyesi oldu. 
Yeniçeriağası: Yeniçeri ocağının amiriydi. Ve­zir rüt­besini almışsa, Divana katılırdı. Vezir değilse top­lantıya katılmaz, padişahla doğrudan görüşürdü. 
MEMLEKET YÖNETİMİ
Ülke toprakları yönetim bakımından üçe ayrıldı.
1. Merkeze bağlı eyaletler,
2. Merkeze bağlı hükümet ve beylikler,
3. Özel yönetimi olan beylikler 
Eyaletler san­caklara, sancaklar kazalara ve kazalar da köylere ayrılmıştı. 
MERKEZE BAĞLI EYALETLER
Rumeli beylerbeyi ve Anadolu beylerbeyliği olarak ikiye ayrılmıştır. Rumeli beylerbeyi makamca yüksekti. Beylerbeyleri başarılı olduktan sonra vezir olurlardı. Beylerbeyinin eyalet merkezine paşasancağı denilirdi. Memleket idaresindeki başlıca görevliler şunlardı:
Kadı: Kazaları yönetir ve adalet işlerine bakardı.
Subaşı: Sancak ve kazalarda güvenliği sağlayan, askeri yetkileri olan görevliler idi.
Eyaletler toprakları dirliklere ayrılarak maaş karşılığı askerlere ve devlete hizmet edenlere verilirdi. Başlıca eyaletler Rumeli, Bosna, Anadolu, Trabzon, Şam, Budin, Temeşvar, Halep, Diyarbakır. 
İstanbulun yönetimi: Başkent olduğundan, yönetimi ayrıydı. Güvenliği Yeniçeri ağası ile Subaşı sağlardı. Be­lediye işlerine şehir emini bakardı. Adalet işlerine de taht kadısı yürütürdü. 
MERKEZE BAĞLI HÜKÜMET VE BEYLİKLER
İç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı devletine bağlı yerlerdir. Başlıcaları Kırım Hanlığı, Eflak beyliği, Boğdan beyliği, Erdel beyliği, Hicaz emirliği. Hicaz emir­liği dışındakiler, savaşta orduya kuvvet gönderirler, yıllık vergi verirlerdi. 
ÖZEL YÖNETİMİ OLAN EYALETLER
Merkeze uzak eyaletlerdir. Bağdat, Mısır, Trablus­garp, Tunus, Cezayir, Yemen ve Basra. topraklar dirlik­lere bölünmezdi. Bu eyaletlerin valilerine ve komu­tan­la­rına Saliyane (yıllık) denilen maaş verilirdi. Bundan do­layı bu eyaletlere saliyaneli eyaletler adı da verilmiştir. Bu eyaletlerin geliri ilitzama verilirdi. İltizam usulünde eyaletlerden alınacak vergi, önceden hazineye, mültezim denilen kişilerce peşin verilirdi. Mültezimler verdikleri vergiyi eyaletlerden toplardı.
Trablusgurp, Tunus ve Cezayir'den oluşan üç eya­lete Garp ocakları denirdi. 
TOPRAK YÖNETİMİ
Köylerde yaşayanların nüfusu, ekonomik faaliyetleri, yazılarak gelirleri belirlenirdi. I. Murat zamanında toprak­ların dağıtımına başlanmıştır. Kanuni zamanında bu usul daha düzenli hale getirilmiştir. II. Selim döneminde ise topra­ğın dağıtımı kanunla yapılmaya başlamıştır. Bu iş­leri Nişancı yapmıştır.
Toprakların yönetimi devlet elindeydi. Üç yıl ekilme­yen toprakları, devlet başkasına verirdi.
Toprak hukuki yönden öşür, haraç, miri olmak üzere üçe ayrılmıştır.
Öşür arazi: Müslümanlara ait topraklardır. Ürünün onda biri oranında vergi alınırdı.
Haraç arazi: Hristiyan halkın elindeki topraklardır. Toprak sahipleri haraç denilen vergi verirlerdi.
Miri arazi: Devlete ait olan arazilerdir.
 MİRİ ARAZİ ÇEŞİTLERİ
Vakıf arazi: Gelirleri medrese, hastahane, imaret, kervansaray ve dini yerlere verilen topraklardır. Vakıf arazi satılamazdı. 
Yurtluk Arazi: Gelirleri sınır boylarındaki beylere bı­rakılan topraktır. 
Ocaklık Arazi: Geliri kale muhafızlarına ve tersane giderlerine ayrılan topraktır.
Yurtluk ve Ocaklık araziler satılamaz, bağışlanmaz, vakıf yapılamazdı. 
Mukataa: Geliri hazineye gelen topraklardır. Bu top­raklar iltizama verilir. Mültezimler hazine adına geliri toplardı. 
Dirlik: Görev karşılığı olarak başarılı kişilere verilen topraktır. Dirlikler devlet malı olup gelirlerine göre Has, Zeamet, Tımar olmak üzere üçe ayrılır. 
Has: Yıllık geliri yüz bin akçeden çok olan dirliktir. Padişahlara divan üyelerine, yüksek dereceli memurlara verilirdi. Göreve karşılık, Has alanlar devlete sipahi ya da Cebeli denilen (atlı asker) yetiştirirdi.
Zeamet: Yıllık geliri yirmi bin ile yüz bin akçe arasın­dadır. Orta dereceli memurlara ve komutanlara görev karşılığı verilirdi. Zeamet alanlar o bölgede oturmak ve asker yetiştirmekle yükümlüydü.
Tımar: Yıllık geliri üç bin ile yirmi bin akçe arasında olan dirliktir. Görev karşılığı verilen Tımar, veraset yo­luyla kimseye bırakılamaz. Tımar alanlar üç bin akçeyi kendi geçimlerine ayırırlardı. Buna kılıçtımarı denilir. Diğer ge­lirlerle, Cebeli ve Eşkinci denilen askerler yetiş­tirir­lerdi.
TIMAR ÇEŞİTLERİ
a)        Eşkinci Tımarı: Savaşlarda yararlılık gösteren askerlere verilirdi.
b)        Mustahfaz Tımar: Cami imamlarına ve hatiple­rine, saray görevlilerine verilirdi.
Dirlik sahipleri ile toprağı işleyen köylü ara­sında ilişki­leri ve vergi oranını belirleyen sancak kanun­name­leri denilen kanunlar vardı. Arazinin geliri ve işle­teni tah­rir defterlerine yazılırdı. 
MALİYE
Devletin mali işleri Başdefterdar tarafından yürütü­lürdü.
Osmanlı maliyesinde bulunan hazineler:
Dış hazine: Devletin asıl hazinesidir. Bu hazineye Hazine–i Ami­re verilmiştir.
İç hazine: Savaş ve diğer önemli işlerin masrafları­nın karşılandığı hazinedir.
Ceb–i Hümayun hazine: Padişahın şahsına ait ha­zinedir. Has gelirleri ile gönderilen hediyelerden oluş­muştur. 
BAŞLICA GELİR KAYNAKLARI
Öşür: Devlet malı olan topraklardan müslümanların onda bir oranında verdiği vergidir.
Haraç: Hristiyan ve Musevi vatandaşlardan, gelir ve kazançları üzerinden alınan vergidir.
Cizye: Müslüman olmayan sağlıklı erkeklerden, yılda bir kere alınan vergidir. İhtiyar ve çocuklardan alınmazdı. Cezyedar denilen memurlar toplardı.
Ağnam: Hayvancılıkla uğraşanlardan alınan vergidir. 
DİĞER GELİRLER
H         Tüccar ve şehirliden alınan Tekâlif–i örfiye vergisi
H         Gümrük vergileri
H         Maden, orman, tuzla gelirleri
H         Savaş giderlerini karşılamak için alınan avarız vergiler
H         Savaşlarda kazanılan ganimetlerin beşte biri. Buna Hums–u şeri adı verilirdi.
H         Salıyeneli eyaletlerden ve bağlı beylik, hükümet­lerden alınan vergi 
ORDU
Osmanlılarda ilk ordu Gaziler ve boy halkından seçi­lenlerden, oluşturuldu. Temelde bu ordu gaziler örgü­tüydü.
İlk askeri teşkilat Orhan Bey zamanında veziri Ala­eddin Paşa ile kadı Çandarlı Kara Halilin tavsiye ve ça­lışmalarıyla kurulan Yaya ve Müsellem adlı asker­lerdi.
Yayalar maaşlı, piyade askerlerdi. Müsellemler vergi vermeyen atlı askerlerdi. Savaşta ulufe alırlardı. Bu as­kerler kapıkulu askerlerinin çoğalması üzerine geri hiz­mete alındı.
Yükselme devrinde ordunun teşkilatlanması tamam­landı. Avrupa devletlerinden, üstün duruma gelindi. Ordu üç bölümden oluşmuştur.
A) Kapıkulu Askerleri
B) Tımarlı Sipahiler
C) Yardımcı Kuvvetler
A) KAPIKULU ASKERLERİ
Padişaha bağlı de­vamlı ve maaşlı askerlerdi. Bu as­kerler, Osmanlı ordu­sunun temelini teşkil etmiştir. İstan­bul'da ve sınır boyla­rındaki şehir ve kale­lerde yaşarlardı. Yaptıkları iş bakı­mından 1) Kapıkulu pi­yadeleri 2) Kapı­kulu süvarileri şeklinde ikiye ayrılmıştır. 
1.         Kapıkulu Piyadeleri:
Yedi ocaktan oluşurdu. Bunlar Acemioğlanlar, Yeni­çeriler, Topçular, Cebeciler, Toparabacıları, Humbaracı­lar, Lağımcılar 
Acemioğlanlar ocağı:
I. Murat zamanında Çandarlı Karalı Halil çalışmala­rıyla, Gelibolu'da savaş esirlerinden kuruldu. Hristiyan ailelerin çocukları Türk ailelerin ya­nında Türk–İslam ge­leneklerine göre yetiştirildikten sonra ocağa alınır, daha sonra Yeniçeri ocağına gönde­rilirdi. 
Yeniçeriler:
I. Murat zamanında Çandarlı Kara Halil­'in çalışmala­rıyla kuruldu. (1363). Acemioğlanlar ocağın­dan oluştu­ruldu. İstanbulda kışlalarda otu­rurlar, başka bir işte ça­lışmazlar, emekli oluncaya kadar ev­lenmezlerdi. Savaşta padişahın yanında bulunurlardı. Üç ayda bir ulufe demi­len maaş alırlardı. 
Cebeciler:
Yaya askerlerin silahlarını onaran ve cephane hazır­layan ocaktı. 
Topçular:
Top döken, savaşlarda top kullanan ocaktı. Osmanlı ordusunda top ilk kez I. Kosova sava­şında kullanıldı. Bu ocak Fatih Sultan Mehmet zama­nında geliştirildi. 
Top arabacıları:
Top arabalarını yapan ve topları taşıyan yaya asker­lerdi.
Humbaracılar:
Havan toplarını, humbaraları (el bombaları) yapan ve kullanan ocaktı. 
Lağımcılar:
Kalelerin kuşatılması sırasında tünel ka­zan, barutla kale duvarlarını ve surlarını yıkan sınıftı. 
Kapıkulu Süvarileri:
Yeniçeriler gibi ulufe alırlardı. Altı ocaktan oluşmuş­tur.
1.         Sipahi                       2. Silahtar
3.         Sağ ulufeciler         4. Sol ulufeciler
5.         Sağ Garipler            6. Sol Garipler 
B) EYALET ASKERLERİ (TIMARLI SİPAHİLER): Eyalet askerleri, tımar sistemine ve toprak yönetimine dayanırdı. Ordunun en büyük bölümünü meydana ge­tirmiştir. 1) Tımarlı Sipahiler, 2) Akıncılar olmak üzere ikiye ayrılırdı.
Tımarlı Sipahiler: Dirlik sahiplerinin yetiştirmekle yükümlü oldukları, Cebeli denilen atlı askerlerdir. Sipahi­lerin giderlerini Tımar sahipleri karşılardı. Ordunun en büyük ve en güçlü hareketli birlikleri idi.
Akıncılar: Sınır boylarında otururlar, düşman toprak­larına akınlar ve keşifler yaparlardı. 
C) YARDIMCI KUVVETLER:
Yayalar, Musellemler, Yörükler: İlk düzenli Os­manlı kuvvetleriydi. Yörükler Rumelide, Yayalar Anadolu­'da bulunurlardı. Müsellemler atlı askerlerdir. Savaşta yol açmak, yiyecek taşımak buna benzer işler yaparlardı.
Azaplar: Savaşta düşman kuvvetlerini oyalayarak kuşatılmasını sağlayan askerlerdi.
Saka Ocağı: Savaşlarda ve seferlerde su ihtiyacını karşılayan ocaktır. 
DONANMA
İlk Osmanlı tershanesi Yıldırım Beyazıd zamanında Gelibolu'da kurulmuştur. İstanbul'un fethi ve Mısır'ın alın­ması donanmanın kuvvetlendirilmesini sağlamıştır. Ka­nuni devrinde, donanma en parlak çağını yaşamıştır.
Donanma başkomutanına Kaptan–ı Derya (Kaptan Paşa) komutanlarına Reis, askerlerine Levent denilmiş­tir.
Başlıca tershaneler İstanbul, İzmit, Gelibolu, sonra­dan Suveyş, Rusçuk. İstanbul tershanesi (Tershane–i Amire) en büyük tershanedir. Venedik tershanesi düze­yinde idi.
Akdeniz'de Osmanlı donanmasının en büyük yar­dımcısı Cezayir, Tunus, Trablusgarp'ta kurulu olan Garp ocakları idi. 
HUKUK
Osmanlı hukuku, İslam hukukuna (şer'i hukuk) da­yanmaktaydı. Kamu hukukunun gelişmesinden dolayı örfi hukuk da gelişti.
Fatih'in hazırlattığı Kanunname–i Al–î Osmani örfi hukukla ilgili bir kanundu. Bu kanunname Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan konularla daha da zengin­leştirilmiştir.
 
EĞİTİM VE ÖĞRETİM
Eğitim ve öğretim düzenli şekilde ilkokul düzeyindeki okullar ile medreselerde yapılırdı.
Bu okullarda, okuma, yazma ve kuran–ı kerim ders­leri görü­lürdü. 
Medreseler: Orta ve yüksek öğrenim kurumlarıdır. Genellikle camiler ve vakıfların çevresinde kurulmuştur. Medreselerin çalışması ve ihtiyaçlarıyla ilgili vakfiyeleri bulunurdu. Ders verenlere müderris, yardımcılrına muid denirdi.
İlk Osmanlı medresesi İznik'te Orhan Bey zama­nında açıldı. Osmanlı medreseleri Fatihin yaptırdığı Sahn–ı seman medresesi ile Kanuni devrinde yapılan medrese­lerle gelişmiştir.
Medreselerden mezun olanlar kadılık, müderrislik, müftülük, nişancılık, defterdarlık, tabiplik gibi görevleri ya­parlardı.
Medreselerin dışındaki en önemli okul Enderundur. İlk önce Edirne sarayında açılmıştır. Enderun Devlet adamı yetiştiren bir okuldur. 
DİL VE EDEBİYAT
Devletin resmi dili Türkçeydi. Yükselme döneminde sınırların genişlemesiyle Türkçe yaygınlaştı. Türkçe XVI. yy.'da Arapça ve Farsça'nın tesiri altına girmiştir. Böylece Osmanlıca denilen yeni bir dil ortaya çıkmıştır. 
BİLİM VE KÜLTÜR
Osmanlı kültür hayatında en etkili sınıf ülema sını­fıydı. İstanbul bilim ve kültür merkeziydi. Fatih Eski Yu­nan, Latin, Arap, Fars dillerinde yazılı önemli eserleri ter­cüme ettirdi.
Önemli bilim ve kültür adamları şunlardır:
Ali Kuşçu: Semerkanttan geldi. Fatih zamanında Ayasofya medresesinde müderrislik yaptı. Matematik ve astronomi bilginidir.
Sinan Paşa: Tazaruname adlı eseri yazdı, matema­tik ve astronomiyle ilgilenmiştir.
Takiyüddin: Türkiye'de ilk rasathaneyi kurmuştur. III. Murat çalışmalarını desteklemiştir. Gericiler tarafın­dan çalışmaları durduruldu ve kurduğu rasathane yıktı­rılmış­tır.
Sabuncuoğlu Şerefaddin: Cerrahname–i İlhani adlı eseri yazan tıp bilginidir. Fatih döneminde yetişmiş­tir, diğer tıp bilginleri Ahi Almet, Altıncızade
Piri Reis: Kitab–ı Bahriye ve Dünya haritası eserle­riyle tanınan coğrafyacı ve denizcidir.
Seyd Ali Reis: Muhid adlı coğrafya eseri, bir seya­hatname olan Mir'atül – Memâlik adlı eseri yazmıştır.
Ahmedi: Bilinen ilk Osmanlı tarihi olan "İskender­name" adlı eseri yazdı.
Hoca Saadddin: Tac–üt Tevarih adlı ilk büyük resmi Osmanlı tarihini yazdı.
Ebusuud Efendi: Kanuni devrinin ünlü fıkıh bilgini­dir. 
SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT
Sosyal hayat: Halkın büyük çoğunluğunu müslü­manlar oluşturmuştur.
Hristiyan ve Musevi halka dini inançlarında serbestlik tanınmıştır.
Türkler, yerleşik ve göçebe hayat sürdürürken,. Müslüman olmayanlar kasaba ve şehirlerde yaşarlardı.
Halk yöneticiler ve Reaya olmak üzere ikiye ayrıl­mıştı. Reaya Müslüman ve Hristiyan halka denilirdi. Re­aya deyimi sonradan müslüman olmayan halk için kul­landı.
Şehrin en yüksek sivil yöneticisi Kadı idi, yargı işle­rine bakarlardı. Malların fiat tespitinde bulunur­lardı.
Lonca teşkilatı, esnafları ve sanatkarları denetlerdi. Loncalarda, çıraktan kalfaya; kalfadan, lonca ustalarına kadar belirli sınıflaşma vardı. Buralardaki Esnaf ve za­na­atkarlar ara­sında karşılıklı yardımlaşma sağlanırdı. 
EKONOMİK HAYAT
Tarım: Topraklar düzenli yazılır ve gelirlerine göre dirliklere ayrılırdı. Toprağı üç yıl arka ar­kaya ekmeyen­den toprak alınırdı. Devlet Tımar sipahile­rine her türlü yardımı ederdi.
Anadolu'da ve Rumeli'de halk hayvancılıkla geçinirdi. Osmanlı ekonomisi esas olarak tarıma dayanmıştır. Top­rağını ekmeyen ve göç edenlerden çift bozan ver­gisi alınırdı. 
Zanaat: Başta İstanbul olmak üzere, şehirlerde za­nat gelişmişti. Dericilik, demircilik, bakırcılık, kuyumcu­luk, kunduracılık, terzilik meslekleri yapılmıştır.
Osmanlı sanayisi genelde harp sanayi alanında ge­lişmişti, tershane, baruthane, demirhane gibi tezgahlar vardı.  
Ticaret: Osmanlı toprakları coğrafi bakımdan tica­rete elverişliydi. İpek yolu ve Baharat yolu kervanları, ti­cari canlılığı sağlamıştır. Kırım, Trabzon, Suriye, Mısır, Trab­lusgarp ve Şam önemli ticaret merkezleriydi. Deniz tica­re­tiyle Hristiyan ve Museviler, Kara ticaretini Türkler ile di­ğer Müslümanlar yapardı. 
Para: Osmanlılar'da ilk parayı Orhan beyin bastırdığı bilinmekteydi. Son yapılan araştırmalarda Osman Gazi'­nin bastırdığı para bulundu. Osman Gazi'nin hangi ta­rihte para bastırdığı saptanamadı. Orhan beyin bastır­dığı pa­raya Akçe denir (1327). İlk Osmanlı darphanesi Bursa'da idi. I. Murat bakır para bastırdı. II. Murat bastır­dığı para­larda Sultan ünvanını kullandı. İlk altın para Fatih tarafın­dan bastırıldı. 
SANAT
Osmanlı sanatında en önemli ilerleme mimaride gö­rülmüştür. İlk çalışmalar İznik'te başlamıştır. Camiler, köprüler, çeşmeler, bedestenler, çarşılar önemli mimari eserlerdir.
Fatih zamanından itibaren Osmanlı sanatı gelişmeye başladı. Mimar Sinan çok sayıda cami, köprü, medrese yapmıştır. En önemli eserleri Manisa'daki Şehzade, İs­tanbul'daki Süleymaniye, Edirne'deki Selimiye camile­ri­dir.
Çinicilik, kakmacılık, oymacılık, nakkaşlık, tezhip, minyatür ve hat (yazı) gibi süsleme sanatları çok geliş­mişti. Kitaplar tezhip ve minyatürlerle süslenmiştir.
Fatih, İtalyan Belleniye kendi portrelerini ve İstanbu­lun çeşitli manzaralarını yaptırmıştır. II. Bayezıt bu sana­tın gelişmesine önem vermiştir. Resim sanatının yerine minyatür sanatı gelişmiştir.
 
 
  Bugün 24 ziyaretçi (40 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol